İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der Dostoyevski...
Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.
Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.
Sanırım troyka ile Derviş için de öyle oldu.
Bir ayrılık arifesinde helalleştiler ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleştiler.
O mağrur "Birimiz hepimiz için" kan kardeşliğinin çatlaklarından, mahrem yaralar, saklı kuşkular, gemlenmez hırslar köpürdü.
***
Bu siyasal boşanmada, bir ayrılık sürecinin bütün heyelanı, hüsranı, hicranı gizliydi.
Gündelik hayatta da öyle değil midir?
"Ölene kadar" diye söz verilmiştir, ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir.
Kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı "Aklını başına al" diye fısıldar kulağına; haytası ise "Kalbinin sesini dinle" diye çekiştirir eteğinden...
Hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.
"Ama"yla biter alelade iltifat cümleleri:
"Sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü", "Seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim", "Ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs.. vs...
Sonra gelsin uykusuz geceler...
bir türlü karar verememeler...
ruhen gidip gelmeler...
"Hele biraz daha zaman geçsin" diye nikah ertelemeler...
Birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...
"Aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz için"e kendini inandırmalar...
***
Sonrası hep aynı:
Bekleyenin "Hani sonbaharda buluşacaktık. Hazan geldi geçti, sen gelmez oldun" sızlanmaları...
Bekletenin "Geliyorum az kaldı" oyalamaları...
Bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar...
Terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar...
Veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler...
Üzgün görünmeler... bağış dilenmeler... "...ama kaçınılmazdı" demeler...
"Sözünden caydın" yakınmalarını "Sen de eski sen değilsin. Değişmişsin" diye göğüslemeler...
... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler...
Ve son sahne:
Terk edenin o mahcup "Gönlüm başkasında" itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:
"Uğurlar olsun! Ben yoluma devam ediyorum".
***
İhanetler böyledir:
ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir.
Ondan sonra dur durak yoktur:
Güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner.
Artık acılara hapsolmuştur:
Buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"ı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır.
---------