CHP Bakırköy Gençlik Kolu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


CHP Bakırköy Gençlik Kolu Forumu
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Liberalizasyon ve Önlenemeyen Çevresel Tahribat

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Koray Biber
Admin
Koray Biber


Erkek Mesaj Sayısı : 51
Yaş : 40
Nerden : Bakırköy
Kayıt tarihi : 27/06/08

Liberalizasyon ve Önlenemeyen Çevresel Tahribat Empty
MesajKonu: Liberalizasyon ve Önlenemeyen Çevresel Tahribat   Liberalizasyon ve Önlenemeyen Çevresel Tahribat I_icon_minitimeSalı Tem. 08, 2008 12:00 pm

Çevre, içinde yaşandığımız mekânsal düzlemin ötesinde, toplumların yaşayışını belirleme yetisine sahip, binlerce yılda oluşmuş sosyal ve kültürel bir zemindir. Bu zemin, yalnızca yerel gündemin sorunsalı şeklinde ele alınabilecek bir mevzu olmaktan öteye “dünya sosyal ve kültürel yaşamı” şemsiyesi altında ele alınması gereken bir konu olmalıdır. Ancak, özellikle son yirmi senelik süreçte, dünyada hakim üretim ideolojisinin soruna bakışının oldukça dar kapsamlı olduğu açıktır. İşsizlik ve yoksulluğun bireyin tekil sorunu olduğunu ileri süren zihniyet, çevreyi de ülkelerin içsel problemi olarak algılamaktadır. Her türden problemin çözüm yollarını kar-maliyet analizi üzerinden şekillendirme çabasında olan hakim üretim ideolojisinin, çevre konusunu nasıl ele aldığını/alacağını tahmin etmek pek de zor olmasa gerek.

Türkiye yerelindeki pratik...

Son on senede Türkiye yerelinde yaşanan pratik, bu tahminleri haklı çıkarma konusunda yeterli olacaktır.

Son günlerde Osmaniye Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından Ahmet Şekip Ersoy Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Şehrin Çevre Sorunları" konulu panelde dile getirildiği üzere, yüzde 65'inin yabancılara ait olduğu, Antik Kent Kasatabala'ya kurulacak çimento fabrikasının; Antik Kente, kuş cenneti ile çevre halkına zarar vereceği saptanmış olmasına rağmen, sözkonusu firma yetkilileri gerekli izinleri hiçbir güçlükle karşılaşmadan alabilmiştir. 1

Diğer bir örnek de Türkiye'de su ürünleri sektöründen verilebilinir. Türkiye'de su ürünleri sektöründen her üç işletmeden biri yabancıların eline geçmiştir. “Çevre baskısından” dolayı üretim kapasitelerini büyütemeyen ve mevcut tesislerini taşımak zorunda kalan sektördeki firmalar, karşı karşıya kaldıkları finansman sıkıntısını hisselerinin tamamını veya bir kısmını yabancı firmalara satarak çözmek zorunda kalıyorlar. Yabancı firmaların aynı çevre baskısını hissetmeyeceklerini satın almalar açıklıyordur sanırım.

Türkiye’nin belli bölgelerinde yerleşim merkezlerine oldukça yakın yerlerde gömülü bulunan yabancı menşeli varilleri de henüz unutmuş değiliz.

Yolunuz hiç Dilovası’na düştü mü bilmiyorum… Kocaeli’nde bir yerleşim yeri olan Dilovası'nda her üç kişiden biri kanser nedeniyle ölmektedir.2
Bölgede bulunan fabrikaların nerdeyse tamamında atık kontrolü yapılmamaktadır ve hatta bölgede kirlilik değerlerini ölçecek ölçüm araçları bile bulunmamaktadır. Bölgeye son on yıl içerisinde birçok yabancı firma tarafından yatırım yapılmış ve Kocaeli yüksek ekonomik büyümeye sahip bir sanayi kenti olmuştur. Bu arada, İngiltere’de yaşayan Mr. Frederic ‘in çatı yalıtımı için kullanılan” ..” marka malzemeleri de Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde üretilmektedir. 3


Ulusal düzeyde çevre standartlarından mahrum olan ülkemizde, firmaların çevre konusunda trajikomik uygulamaları söz konusu olabilmekte ve sanayileşme ile birlikte çevresel tahribat kendini göstermektedir.

Sorun, "Yeni Uluslararası İşbölümü" (mü?)

Peki, ne olmuştu da “…” firması –yahut bahsi geçen/geçmeyen birçok yabancı firma- , üretim sürecinde büyük oranda kirlilik açığa çıkaran ürünleri binlerce kilometre ötede bir ülkede üretme kararı almıştı. İsterseniz söze biraz daha gerilere giderek başlayalım…

Dünya, İsa’nın doğum gününden sonra 1970 yıl daha yaşlandığında, üzerinde yaşayan insanlar, sosyo-ekonomik ilişkilerde keskin bir dönüşüme sahne oluyordu: petrol fiyatlarındaki akıl almaz yükseliş sonucu vuku bulan kriz süreci sonrası, batı ülkeleri krizi aşabilmek için üretim yapısında ve teknolojide değişikliğe gitmişler, bunlara bağlı olarak sermayenin uluslararasılaşmasının önündeki engellerin kaldırılması, özelleştirme, sosyal devletin sınırlandırılması, işgücünün esnekleştirilmesi ve sendikaların güçlerinin azaltılması gibi liberal programları gündeme getirmişlerdir.

Dünya yaşlanmasına devam ededursun, gelişmiş ülkeler, Yeni Uluslararası İşbölümü’nün (New Internatioal Division of Labor ) öngördüğü yeni dünya düzeni ceketini ona giydirmeye çalışıyorlardı. Teknoloji artmış, bu ülkelere iletişim ve ulaşımda dünya ölçeğinde imkânlar sağlamıştı. Bununla birlikte artan teknoloji, artık imalat sanayinde kullanılabilecek emeğin vasıflı olması gerekliliğini ortadan kaldırmıştı. Tüm bu gelişmeler, kar baskısıyla hareket eden sermayedarlara, üretim faktörü tercihinde artık dünya ölçeğinde seçim fırsatı tanımıştır. Maliyeti düşürme çabaları sonucu kirli imalat, ucuz işgücü kaynağı, ucuz doğal kaynakları ve kirletilmeye hazır çevreleri ile az gelişmiş ülkelere(AGÜ) kayarken, yeni uluslararası işbölümü çerçevesinde, gelişmiş ülkeler, kendi ülkelerinde, sanayi üretiminin çevrede yarattığı tahribata son vermek, aynı zamanda ekonomik büyümeyi hızlandırmak amacıyla teknolojik içeriği yüksek metaların üretiminde ve hizmet sektöründe ihtisaslaşmaya yönelmişlerdir.

Kısacası Ford’un “üretim bandı” küreselleşirken, yönetim ise belli bölgelerde merkezileşmiştir. Peki, bu ceket dünyaya oturmuş mudur? Vurgulamak gerekir ki, yeni düzenin çevreye olan etkisi tartışılan fakat faaliyet alanı kısıtlı bir konudur.

Uluslararası kurumsal yapıdaki sorunlar?

Ekonominin çevre ile birlikte ilk defa ele alınmaya başlandığı Stockholm Konferansının üzerinden 30 yıl geçmesine, konuya ilişkin birçok bilimsel konferans, uluslararası antlaşmaya ve yaptırımlara, çevre dostu teknolojilere ve sürdürülebilir kalkınma tezlerine rağmen, dünyadaki doğal çevredeki bozulma, yoksulluk, açlık, nüfus, küresel ısınma gibi çevre sorunları artarak devam etmektedir. Tüm uluslararası girişimlere, BM Çevre Konferanslarına, çok taraflı antlaşmalara rağmen çevre sorunları, dünyanın birincil sorunu olmaya devam etmektedir.

Ayrıca, ticareti düzenleyen ve ticari uyuşmazlıklardaki hakemlik yetkisi ile donatılan WTO/DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) , dünya ticaretinin serbestleşmesini empoze ederken, bunun çevreye olan etkilerini sadece pembe bulutlar resmederek dile getirebilmektedir.

Bununla birlikte, Çokuluslu şirketlerin, yatırım yaptıkları ülkede yerel düzeyde, çevre politikaları konusundaki politik baskıları göz ardı edilmemesi gerektiği gibi, AGÜ (Az Gelişmiş Ülke) hükümetlerinin de uluslararası yatırımcıyı çekmek adına, ulusal duyarlılığı yok sayabilecekleri gerçeği de unutulmamalıdır.

Bunun yanı sıra, uluslararası alanlarda çevre ile ekonomi arasındaki ilişki kabul edilmiş ve çevrenin korunması ile büyüme arasında uyumun sağlanması konularında uzlaşmaya varılmış gibi görünse de, uluslararası örgütlerin AGÜ’lere dayattığı Neoliberal politikalar, bir tür kuralsızlaşmaya neden olmakta ve getirilen düzenlemeler çevrede büyük tahribatlara yol açmaktadır.

Ne yapılmalı?

Dolayısıyla Türkiye’de çevresel düzlemde bir iyileşme sağlanabilmesi için, bunun kurumsal düzenlemelerle desteklenmesi gerekmektedir ve belirttiğimiz üzere bu düzenlemelerin, uluslararası konjonktür göz ardı edilerek yapılamayacağı açıktır.

Ancak düzenlenen ulusal çevre standartlarının çok taraflı ticaret anlaşmalarından kaçış olarak kullanıldığının da bir gerçek olduğunu unutmamak gerekir. Ülkeler arası gitgide birbiri içine giren uluslararası ticari ilişkiler söz konusu iken, yalnızca, ulusal mevzuatların ticaret anlaşmalarından önce geldiğini savunmak sorunu çözmede yardımcı olmayacaktır.

Dünya ticaretine yön veren WTO ve uluslararası çevre standartlarının belirlendiği ÇÇA’lar arasında etkileşimi ve uzlaşıyı artıracak, veri akışını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması gerekliliği bugün hiç olmadığı kadar yüksek sesle dile getirilmektedir.

Tüm bu anlatılanların yanı sıra ahlaki bir bilinç olarak, Dilovası’nda, Türkiye ve Dünya’nın ezilmiş/ezilmekte olan halklarının oluşturduğu yerelinde yaşanan insanlık ayıbının tüm insanlığın ortak utancı olduğu bilincine sahip olunmalıdır.

Bugün, Dilovalıların kansere yenik düşmesine sebebiyet veren çevresel tahribatın yarın tüm dünyayı etkileyeceği gerçeği unutulmamalıdır...


-------------------------------------
Dipnotlar

1-Haber Osmaniye, "Yabancı firmalar kendi ülkelerinde izin verilmeyen yatırımları burada yapıyor" başlıklı haberi, erişim tarihi 24.06.2008

2-Radikal gazetesi,”Kanser Kasabası” başlıklı haberine göre, Dilovası’nda, 1995–2004 arasında toplam 495 ölüm vakası meydana gelmiş ve vakaların yüzde 33'ünü kanserden ölümler oluşturmuştur. Bölgede 167 firmanın fabrikası bulunmaktadır ve bunlar içinden 34’ünü de çokuluslu şirketler oluşturmaktadır.

3- “…” firması, bahsi geçen yalıtım malzemesini üretmek için 1995 yılında Dilovası’nda fabrika açan uluslararası bir firmadır.


Koray biber
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chpbakirkoygenclik.forummotion.com
 
Liberalizasyon ve Önlenemeyen Çevresel Tahribat
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CHP Bakırköy Gençlik Kolu :: Makale, araştıma ve yazılarımız-
Buraya geçin: