alıntı yazıdır....
ÖĞRETMEYENLER GÜNÜ…
-----------------------------------
Yolun bu kadar KARANLIK ve uzun olduğunu yola çıkmadan önce nereden bilebilirdim ki…Daha 6 yaşında küçücük bir ÇOCUKTUM…Doğduğum an hemen ağlamaya başlamışım..Yoksa tüm bu çirkinlikleri ve vefasızlıkları önceden tahmin mi ettim? Neyse; gaz çıkarma,mama olayı,emekleme derken bir baktım ki OKUL çağım gelmiş…(vay be ne günlerdi….) Temiz temiz giyindik,çanta,matara,beslenme çantası derken ailemin ocağına dikeceğim incir ağaçlarından ilkini dikerek “eğitim ve öğretim” hayatına ilk adımı attım…Bir sonbahar sabahı “sınıf” denilen yerden içeri bir girdim ki,o da ne ? Hava puslu olduğu halde öyle bir ışık geliyor ki gözlerime sanki güneş ile gözgöze gelmşim..Resmen çarpıldım…IŞIL IŞIL parlayan bir kadın bana ve diğer çocuklarına sıcacık ve güven veren bir şekilde gülümsüyor..Annem ve babam dışarıda benim ilk gün ağlayacağımı sanarak endişelenirken ben sınıfın camından onlara işaret ederek “tamamdır..olay budur…burası cennet…güzel bir melek girdi derse..hadi işinize…” diyerek el sallıyorum….
Günler günleri,yıllar yılları kovaladı ve ÖĞRETMEN dediğimiz o melek BİZ lere hayatın KARANLIK yollarında yolumuzu bulmamız için hergün bir MUM veriyordu…ve o MUMLARA her zaman sadık kalmamız ve asla başka bir şey ile değiştirmememiz için “endişe içinde” kendisini paralıyordu…Kocaman okulda erkek ve kadın öğretmenlerimiz vardı…ders aralarında BERABER oturup dostça çaylarını yudumlarken bir yandanda bizlerin başına bir şeyler gelmesin diye endişelenip camdan seslenirlerdi;” yavaş yavaş oynayın….dikkatli olun çocuklarım…okul dışına çıkmayın…” Yaz ayları geldiğinde ne çok özlerdik onu…küçük kasabalarda olanlar ne kadar şanslıdır…o erkek ve kadın melekleri yazında bakkalda ya da manavda alış veriş yaparken ya da yoldan geçerken görebilme şansına sahiptiler….
Bir Temmuz günü annemin verdiği parayı düşürmemek için sıkı sıkıya tutarak gittiğim alış veriş merkezinde matematik öğretmenimi gördüm…üzerine giydiği mavi üniforma ile yaz ayında dinlenmesi gereken öğretmenim “çalışıyordu”…çalışmak ayıp değildi ama BİZ im için hergün saatlerce ayakta duran ve ileriki yıllarda her öğretmen gibi “varis” lere sahip olacak öğretmenim yazın sıcağında hala ter döküyor ve hala ayakta idi…boğazıma bir şey düğümlendi ve tutamadım kendimi ve ağladım…kimse görmedi ama ağladım işte…ve bu olayı kimseye anlatmadım…arkadaşlar ile yazın gofret almak için o alış veriş merkezine gitmemek için hep bir bahane buldum…yolu uzattım..o yaz hiç bitmek bilmedi….Sınıf Öğretmenimin kızı bizim sınıfta idi…ve birgün parkta oynarken bana çok ilginç bir şey söyledi….Biliyor musun? Benim annem HİÇ UYUMAZ….HEM DE HİÇ….nasıl yani? ama fen bilgisi dersinde öğrendik ya insanlar en az 8 saat uyumalı diye…bak şimdi,sabah kalkıyorum annem ayakta…bana ve babama kahvaltı hazırlar…giyinir…ortalığı toplar…babamı yolcu eder…ve beraber okula geliriz…sınıfta seninde bildiği gibi hep ayakta….akşam eve geliriz…yemek hazırlamak için mutfakta ayakta….sofrayı kurar…kaldırır…bulaşıkları yıkar…temizlik yapar..çamaşırlarımızı yıkar..yazılıları okur saatlerce…beni yatağa yatırır bir de öpücük kondurup ışığı kapatır….sabah olur bir uyanırım annem gene ayakta….
Ağustos sonuydu..komşunun büyük oğlu evlenecekti ve akşama düğün salonunda eğlence vardı…tabi bizde davetli idik…salonda bir sürü kadın, erkek ve çocuk vardı…gelin pek güzel değildi ama pasta harika idi…bir sürü yedim…gecenin ilerleyen saatlerinde uyumak üzere iken büyük bir alkış ile bir orkestra geldi sahneye ve İRKİLDİM…saz çalıp söyleyen gurubun en önünde duran ve çok güzel bir şekilde saz çalan adam benim müzik öğretmenimdi…annem ve babamda farketmişti bunu ve benim yüzümdeki hüznüde hemen farkettiler….annem beni avutmak ister gibi “ekmek parası…ne yapsın” dedi ama bu benim boğazımdaki düğümlenmeyi engellemedi….o yaz gördüklerimi TÜRKİYEDEKİ binlerce çocuğun başka illerde de gördüğünü çok sonradan öğrenecektim….sonbahar geldiğinde yine okul başlamıştı…okulun ilk günü sınıfın “en zengin ve züppe” tipiyle öyle bir kavgaya tutuşmuştum ki..kendimizi müdürün odasında bulmuştuk yine..müdür okulun ilk günü olduğu halde öyle bir kızmıştık ki….yüzünü dağıtıp,tertemiz önlüğünü yırttığım çocuğu evine yolladıktan sonra müdür bana sordu ; “gene niye kavga ettin bakalım?” önceleri söylemek istemedim…ama çok zorlayınca söylemek zorunda kaldım; “o züppe, öğretmenim ile alay etti…geçen yılki gibi gene aynı elbiseler ile okula gelmiş…yok mu bu kadının başka elbisesi” diye dalga geçti…ve bende çok sinirlendim ve kavga ettim”….bu cevabım üzerine gözleri dolan müdürümünde yıllardır aynı şeyleri giydiğini daha o gün farketmiştim….
Aradan çok uzun yıllar geçti…şimdi koca adam olduk…ne o melek gibi öğretmenlerimizi ne de bizler için yaptıklarını unutuk…ama onların yaşadıkları şeyleri gördükçe içimizi SEVİNÇ yerine HÜZÜN kaplamasına engel olamıyoruz…EMEKLİ olup HUZUR bulması gereken saygıdeğer öğretmenlerimiz sabahları erkenden “halk ekmek” kuyruklarında…bir vesaite daha az binip “yol parasından ” arttırmak için “yürüyüş” yapıyorlar….soranlara da “bacaklarıma iyi geliyor” demek zorunda kalıyorlar..mahçup ama gururlu bir şekilde…en son ne zaman “tatile” gittiklerini ise kimse bilmiyor…hastahane köşelerinde sıra beklerken bile elindeki gazetesinden öğrendiği şeyler hakkında yanındakiler ile sohbet ederken hala “bir şeyler öğretme” çabasında….arada televizyonlarda “yeni nesil genç öğretmenlerin” sokaklara dökülüp “haklarını istemesi” onu derin düşüncelere sevk ediyor…
ÖĞRETMENİM, senin gibi CESUR ve FEDAKAR meleklerin olduğu dönemde de “ÖĞRETMEYENLER” vardı… sen bize A yı öğrettin önce…. sonra ATATÜRKÜ.. AHLAKI…. AKILI… sen bize Ş yi öğrettin önce….sonra ŞEREFİ…sen bize L yi öğrettin önce…sonra LAİKLİĞİ….aynı sıralarda,ülkenin başka yerlerinde H den HIRSIZLIK…İ den İRTİCA..İHANET…V den VEFASZLIK üretmek için çabalayan “ÖĞRETMEYENLER” vardı…Ve bugün “ÖĞRETMEYENLERİN GÜNÜ !” onlar ve onların yetiştirdikleri gününü gün ediyor….sen hak ettiğin tatile gidemezken “ÖĞRETMEYENLER” 5 yıldızlı otellerde zevk içinde…sen halk ekmek kuyruğunda bekleyip aldığın o beyaz ekmeğini peynir ve çay ile katık ederken “ÖĞRETMEYENLER” pastırma,salam ve kaşar ile iyice kaşarlanmakta….sana bayramlarda aldığın gömlek ve pantolon çok yakışırken “ÖĞRETMEYENLER” in 50 dolarlık Türbanı o kadar çirkinki…sen hasta olduğunda tedavi masrafın için nereden para bulacağını düşünürken “ÖĞRETMEYENLER” in çocukları ve torunları Amerikalarda lüks hastahanelerde dünyaya geliyor.. sen otobüslerde iken “ÖĞRETMEYENLER” son model arabalarda…sen kredi kartı ile geçinmeye çalışırken “ÖĞRETMEYENLER” trilyonlar ile oynuyor… seni hiç unutmayacağız ÖĞRETMENİM…çünkü “CUMHURİYETİN HARCI” sende..BİZİ bir arada tutan,LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ ayakta tutan sensin…. çünkü senin BİZ lere öğrettiğin doğrular ile bu temeli sağlamlaştırmaya çalışıyoruz… Bu aralar senin harcının içine “ÖĞRETMEYENLER” çakıl ve taş koyarak “malzemeden çalmaya” ve LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ temelinden sarsmaya ve yıkmaya çalışıyorlar… Ama bunu ASLA başarmayacaklarını hala anlayamadılar… Çünkü senin” harcın” o kadar sağlam ki ve BİZ ler yani senin öğrencilerin o kadar İNANÇLI ki bu kötü günleride atlatacağız… Tüm bunlar hep senin sayende ama artık çok az kişi bunun farkında….
Bak yine “24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ” geldi…”ÖĞRETMEYENLER” bugün bir sürü inanmadıkları söz ve davranış ile bugünü geçiştirecekler…yaşlı öğretmenlerin elini öpüp,çiçek verecekler…”ÖĞRETMEYENLER” inin ellerini öperken yanlarında bir sürü kamera olacak….bir iki kuruşluk zam ile sana değer verdiklerini göstermeye çalışacaklar… sen her zamanki gibi doğru ve yanlışı ayıracaksın ve acı acı gülümseyeceksin.. ama “ÖĞRETMEYENLER” ve onların öğrencileri artık doğru ve yanlışı ayıramayacak kadar zavallı hale geldiler… Ekmeğimi kazanacak “bilgiyi” öğreten sen… doğru ve yanlışı görmemi sağlayacak “bilgiyi ve gerçekleri” öğreten sen… çevremdeki çocuk,yaşlı ve kadınlara göstermem gereken saygı ve nezaketi öğreten ve öğütleyen sen…kul hakkını öğreten sen… ATATÜRKÜ öğreten sen…. Tüm bunları fedakarlık içinde bizlere öğreten ve ÜLKELERİN temellerini,harçlarını yapan senin hakettiğin şuydu: “EN YÜKSEK DEVLET MEMURU MAAŞI”… cumhurbaşkanı ve başbakan maaşından bile fazla olmalıydı….(ve bir gün mutlaka bu olacak…) Bir mühendis 4 milyar maaş alırken onu yetiştiren öğretmeni 1 milyar alıyorsa burada çok büyük bir adaletsizlik olduğu kesindir.. ve bu birgün MUTLAKA düzeltilecektir… Yüksek makamlara gelenler, o mevkiye gelirken bastıkları basamakları “ÖĞRETMENLERİN” hazırladığını çok kolay unutmuştur… saygı,vefa ve adalet zordur… ama vefasızlık ve hak yemek ne kadar kolay değil mi? LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN esaslarına bağlı ve bu asil amacın ışığında yolumuzu MUM lar ile aydınlatan “ÖĞRETMENLERİMİZ” bu ülkenin en sağlam güvencesidir… çünkü onların yetiştirdiği NESİLLER bu ülkeyi sonsuza kadar yaşatacak… ve yolsuzluk,adam kayırma,rüşvet,seçim avantası gibi yerlere para bulanlar benim geleceğimi aydınlatacak ÖĞRETMENLERİMİN EN YÜKSEK DEVLET MEMURU MAAŞINI alması için HER ŞEYİ yapmak zorundadır…. Çünkü onların yetiştirdiği 1(bir) kişi bile değil Türkiyeyi dünyayı bile değiştirbilir… Aynı şekilde “ÖĞRETMEYENLER” in tornasından çıkan 1(bir) kişi bile bırakın Türkiyeyi dünyayı bile çok kötü yerlere sürükleyebilir….
ÖĞRETMENLERİMİZİN en büyük avuntusu ve moral kaynağı bizleri güzel yerlerde ve mevkilerde görmektir..Emeklerinin boşa gitmediğini görmek onlar için büyük bir onurdur..Atatürk ün öğretmeni olmak,Ahmet Necdet Sezerin ya da Uğur Mumcunun öğretmeni olmak kimbilir ne büyük onurdur..Tabi bazı insanların öğretmeni olmak ise tam bir işkence; örnek: sarışın medya maymunları,anamıza laf atan siyasiler,vatanını satanlar ve onların yalakaları…
Bugün öğretmenimi ziyaret ettim..saçları bembeyaz… yüzü ak… başı dik…. yılların yorgunluğu ona kambur armağan etmiş ama hala ÇOK GÜZEL… yani laf aramıza gene güneş ile gözgöze geldim…Elimdeki çiçekleri aldığında yüzü gene ışıl ışıl oldu…o yaşında bile büyük bir çeviklik ile sağa sola koşturup duruyordu… İkimize güzel ve köpüklü bir kahve yaptı..Tadı çok güzeldi… Uzun süre sohbet ettik..ve ona çok merak ettiğim bir soruyu sordum; Öğretmenim neden sen bize verdiğin o bir sürü MUM için başka şeyler ile asla değiştirmeyin dedin..Bak artık o MUM yerine daha gelişmiş ve dayanıklı olduğu varsayılan “AMPUL” ler var artık.ve büyük bir çoğunluk MUM yerine AMPUL ile bir yerlere gitmeye çalışıyor… ılık ve içten bir gülümseme ile sorumu cevapladı; AMPUL elektirik ile aydınlatmaya çalışır… elektiriğe bağımlıdır… ve bir gün elektirik kesildiğinde HİÇBİR İŞE YARAMAZ… öyle bir durumda ilk aklına gelen hemen bir MUM yakmak olur ama onların hiç MUMU yok… ve birgün senin MUM lar ile aydınlattığın yoldan ilerlemek zorunda kalacaklar… ne demek istediğini anlamıştım.. ve emeklerinin asla boşa gitmeyeceğine söz verdim…elini öptüm ve sıkı sıkı sarıldım… o benim ÖĞRETMENİMDİ… ve “ÖĞRETMEYENLERİN GÜNÜNDE” o ve onun gibi ASİL ÖĞRETMENLERİN varlığı bizleri hala çok mutlu ediyor… İyi ki varsınız…. Başta adı bende saklı öğretmenim olmak üzere tüm ÖĞRETMENLERİMİN “24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ” en içten saygı ve sevgi dileklerim ile kutluyorum…